İzzet Baysal
İzzet Baysal Farklılığı
(Ahmet Baysal'ın Bolu Ticaret ve Sanayi Odası'nda 8.10.1996 tarihinde düzenlenen İzzet Baysal Köşesi'nin açılışında yaptığı konuşmadan satır başları)
Bolu İzzet Baysal'ı daha ziyade hayırseverliği ile tanıdı.
Oysa onun hayırseverliğinden de üstün hasletleri vardır. Kanımca bunlar daha da önemlidir; zira yaptığı hayırlar, bu hasletler vesilesiyle ulaşılan başarı neticesinde meydana gelmiştir.
- Tasarruf dostu: israf baş düşmanıdır: Bu haslet birikimlerinin kaynağı ve başarısının temeli olmuştur. Bardağında su, tabağında yemek bıraktığını göremezsiniz. Zamanı en verimli şekilde kullanmak ise en kıymet verdiği tasarrufların başında gelir..
- Mücadele adamıdır: Aklına koyduğunu yapma cüreti sınırsızdır; başarma azminde her türlü riski göze alma cesaretine sahiptir. Önüne çıkan engeller karşısında yılgınlığa düşmez; sabırla ve ısrarla o engeli aşmada doğru bulduğu her yola, ne pahasına olursa olsun, başvurur.
- Girişimcidir: Başladığını bitirmeden bırakmadığı gibi, bitirdikten sonra da durmaz: Her başarıdan sonra yeni bir başarı arar ve bulur. Zorun adamıdır; her zor onu daha bir mücadeleci yapar; alışkanlıktan, kolaycılık ve tekdüzelikten sıkılır.
Emekliliğinde dahi girişimci ruhu onu rahat bırakmamış; Büyükdere'deki bahçesinde "Kanarya Kuşculuğu" , "Orkide Yetiştiriciliği" gibi hobilere yönelmiş, amatör; fakat bilimsel çalışmalarla İstanbul'da bu konularda işin profesyonellerinin dahi aradığı kişi olmuştur. - Başkalarının hakkına son derece saygılıdır: Kimsenin hakkını yemez; ancak kimseye de hakkını yedirmez. İş hayatı örnek alınması gereken böyle mücadelelerle doludur. Hakkını aramada ve savunmada ne kaybedeceğini düşünmez ve hiç fedakarlıktan kaçınmaz. (İnanılmaz örneklerini "Bir Üretimi Koruma Mücadelesi" isimli derlemede bulabilirsiniz.)
Randevularında zamanında bulunmak, onun başkasına olan saygısının yalnızca küçük bir örneğidir. - Az ve öz konuşur; "İki dinle bir konuş"la yetinmez; "üç dinler bir konuşur!". Böyle olunca da konuştuğu dinlenir. Gevezelikten ve dedikodudan hoşlanmaz. Biz yakınları, biraz fazla konuştuğumuzu onun bakışlarından anlar, susarız.
- Kişilere zor güvenir: Ama bir kere güvendi mi de tam güvenir. Bilmediği ve öğrenmek istediği bir şeyi size sorduğunda, vereceğiniz cevaptan emin değilseniz bilmediğinizi söylemeyi veya susmayı tercih ediniz. Zira verdiğiniz cevabını bir kere de muhakkak bir başkasından araştıracaktır.
- Hafızasına da fazla güvenmez: Hatırına gelen her şeyi anında, ceketinin küçük cebinde taşıdığı kareli not defterine kaydeder.
- Araştırmacıdır: Yeni bir şeyler öğrenmiş olmaktan çok hoşlanır. Aklına takılanı sormaktan da hiç bir zaman çekinmemiştir. Bilmemek utanç değil, bilmediğini öğrenmeye çalışmamak utançtır. Bahsettiğimiz küçük cep defteri, o gün okuduğu ve anlamını bilmediği kelime ve terimlerle doludur; manasını öğreninceye kadar üstleri çizilmeyecektir.
Okumayı, yaşlılığının son senelerine kadar bırakmamış, büyük zevk almıştır.
Tiyatroya ve konserlere düşkünlüğünü de biz yakınları çok iyi biliriz; zira yalnız gitmekten hoşlanmaz; muhakkak biz yakınlarından birimizi de davet eder. - Son derece Atatürkçü; ve gerçek Atatürkçü'dür: Atatürk ilkelerine bağlılığı Vakıf senedinin 4. amaç maddesinde onun direktifleri ile ifadesini bulmuştur.
- "Devlet hakkı yetim hakkı gibidir" sözünü doğrularcasına davranışları hep öyle olmuştur. Devletine olan vergi borcunu yetim borcu imiş gibi titizlikle ödemiştir. Yaptığı hayırlar da bu nedenle, vergisi ödendikten sonra kendine kalan kazançlardan yapılmış, tam anlamıyla "helal hayırlar" olmuştur.
- Son derece tevazu sahibidir: Ne yazık ki Bolulular onu çok geç, ancak hayırları vesilesiyle - ayrılışından neredeyse 40 yıl sonra - tekrar Bolu'ya döndüğü yaşlılık yıllarında tanıdılar. Ve sanırım ki dikkatlerini ilk çeken onun o "mütevazi" hali oldu. Vermeyi bu kadar bilen bir kişi, gösterişten ve kibirden bu derece uzak olmasıydı, kendisi için düzenlenen şükran günleri, sanki kendisi için değilmiş gibi davranabilir miydi?
Oysa o yaşamının her safhasında da hep tevazu sahibi olmuş; elini öpmek için eğilen herkese elini muhakkak kalkarak veya kalkmaya gayret ederek vermiştir.
Özetleyerek diyebilirim ki "O bir farklılıklar adamıdır!"
Dürüstlük, iş ahlakı ve başkasının hakkına saygının para kazanma uğruna ayaklar altına alındığı günümüzde, onu sergilediği, esasen normal olması gereken bu vasıflar birer haslet gibi algılanmaya başlanmıştır. Ve kendisinin bile farkında olmadığı, insan olmanın gereğini yansıtan bu davranışları ile İzzet Baysal adeta bir farklılıklar adamı olmuştur.
İnsana verilen itibar ve saygı, günümüzde ne yazık ki kişiye değil, kişinin servetine ve zenginliğine gösterilmektedir. Oysa itibarın ölçüsü, kişinin varlığını edinmedeki ve onu harcamadaki davranışları olmalıdır.
İzzet Baysal servetini edinmede de, o serveti harcamada da gösterdiği davranışlarıyla, günümüzde unutulma eğiliminde olan "itibar ölçüsünün" ne olması gerektiğini hatırlatan nadir örneklerden biridir.
Ahmet Baysal