İzzet Baysal'lı Anılar
Son Arzu
4 Mart 2000 Cumartesi günü öğleden sonra, Büyükdere’deki evine ablam Mebrure, eşi İlhan ve eşim Solmaz’la hep birlikte ziyaretine gittik. Hastabakıcıları bizi salona aldılar ve onu hasta yatağından tekerlekli sandalyesine yerleştirip yanımıza getirdiler. Ütülü pijamaları içinde, tıraşı yapılmış, saçları taranmış, her zamanki gibi yüzü pırıl pırıldı.
Dalgın gözlerle hepimizi dikkatlice ve ayrı ayrı süzdü. "Hoş geldiniz.." gibisine hafifçe elini kaldırıp indirdi.
Kalktık; ellerini öptük; gülerek "İşte, gene biz geldik, Amca, nasılsınız?" dedik.
Gözleri dumanlı, dalgın, kısaca: " İyiyim.." dedi.
Karşısındaki koltuklara oturduk; havadan sudan konuşmaya başladık. O sakin, bizi dinlemekle yetiniyordu.
Neden sonra, bir ara, birden canlandı; sandalyesinden kalkmak istercesine irkildi ; gözleri parladı, bana dönerek:
"Haydi gidelim" dedi.
"Nereye, Amca ?" dedim gülerek..
"Bolu'ya.." dedi.
Şaşırmıştık..
"Hava karlı; yollar kapalı.. Açılınca gideriz, Amca" diyebildim.
"Ya, öyle mi ?" dedi ve tekrar içine kapandı.
Anlamıştık ki, hasta yatağında bile aklı fikri Bolu'daydı.
Fazla geçmedi, birkaç dakika sonra gözlerini tekrar bana dikti: O bildiğim, her zamanki itiraz istemeyen kararlılığı ile biraz da asabileşmiş olarak:
"Haydi artık gidelim'." diye tekrarladı.
"Peki, Amca" dedim ve kalktım, tekerlekli sandalyenin arkasına geçtim.
"Haydi Bolu'ya.." diyerek salonda, bizimkilerin önünde tur atmaya başladık..
Dalgınlığından sıyrılmış, adeta canlanmıştı.. Her önlerinden geçişte "Bir..iki..üç.." diye turları sayıyordum iki, devamında o saymaya başladı.. Önlerinden geçerken Mebrure ve Solmaz'a dönüyor, elini kaldırıyor, parmaklarıyla da işaret ederek "..dört..beş..altı.." diye, gayet ciddi, saymaya devam ediyordu.
Memnundu; çünkü Bolu'ya gidiyordu.
Onuncu turda Bolu Dağında mola verdik.. "Biraz dinlenelim, Amca.." dedim.
Memnun ve sakin: " Olur " dedi.
Yorulmuş olacaktı ki ondan sonra devamını istemedi..
Biz de zaten "yormayalım " diye fazla kalmadık ; ellerini öperek müsaade istedik.
Arkasında hemşiresi, tekerlekli sandalyesiyle hole kadar gelerek bizleri uğurladı. Merdivenleri inerken ilk sahanlıkta, her zamanki gibi durduk , geriye dönüp ellerimizi kaldırarak onu bir kere daha selamladık.
Kapı boşluğunda, yukarıdan, elini hafif hafif sallayarak bize “ Güle güle.” diyordu.
Meğer son vedasıymış.. Ertesi Pazar sabahı, 5 Mart 2000, saat 7 suları, hemşiresinin telefonda verdiği ölüm haberini alıyorduk.
Ahmet Baysal
Yeşilköy, Ekim 2004